record your life

Wednesday, September 27, 2006

be5

Yazmak zorundayım.Kimse başıma silah dayamıyor birşeyler yazmam için,para falan da vermiyorlar. Bir şeyler yazmadığım vakit çıldırmanın eşiğine geliyorum. Aileden varlıklı yazarlar gibi laptop ya da pc kullanmıyorum.Daktilodan da nefret ederim.Tek bildiğim yöntem: kağıt ve kalem.Başka şeye ihtiyacım yok.Sabah kalkar kalkmaz odanın dağınıklığına bakıp küfrediyorum kendime. Hiçbir zaman düzenli olmayı başaramadım. Etrafta salak salak bir sürü ayrıntı,gazete parçaları, dergiler,kutu kola boşları,bira şişeleri,tütünü boşaltılmış sigara izmaritleri, bisküvi ve çikolata kağıtları, rezilliğimin kanıtları porno cdler,peçeteler ve bolca film , müzik cdleri. Ruhum kararıyor, kendime bir çeki düzen vermem lazım en azından şu odayı toparlamalıyım.Gerçekten adım atacak yer yok. Çöp odasında ayaklarım için zorlukla yer bulup lavaboya doğru seyirtiyorum.Yüzümü yıkayıp aynada kendime bakıyorum. Akşamdan kalma berbat bir halim var.Bir duş almalı,traş olmalı ve dışarıya çıkmalıyım bugün. Hava çok sıcak, bu kadar erken dışarı çıkmanın bir anlamı yok. Elim ot torbasına gidiyor.Bi üçlü sarıp kafamı tazeliyorum. Herşey daha iyi görünmeye başladı.Güne brigitte bardot ile başlamak çok tatlı olur diye düşünüyorum.
Et dieu…Crea la femme.
Ve tanrı kadını yarattı. Tatlı bir film.Küçük bir sahil kasabasında yaşayan güzeller güzeli Jülyet'in hikayesi.Erkeklere karşı oldukça rahat davranan yetim bir kız.Onu evlatlık alan ailesini çıldırtmış durumda.Yetimhaneye geri yollamak istiyorlar.Zaman zaman Jülyet'i yatağında görmek isteyen zengin bir işadamı var.Tam bir domuz.Jülyet'in yetimhaneye dönmemesi için tek bir yol vardır.Evlenmek.İçine kapanık bir çocuk var, Jülyet'e harbiden deliler gibi aşık.Küt diye evlenme teklif ediyor.Jülyet olmaz diyor önce, ben sana uygun değilim çok acı çekersin diye uyarıyor çocuğu. Çocuk yalvarıyor dil döküyor ikna ediyor kızı.Oğlan kendi ailesine Jülyet'le evleneceğini söylediğinde babası küplere biniyor, olmaz efendim o kızdan eş olmaz,nasıl yaparsın bunu bize diye bağırıyor. Bana karışamazsın diyor çocuk,evleneceğim.Helal olsun diyorum aşkı için her şeye katlanıyor, bravo.Jülyeti evlatlık alan ailenin yanına kız istemeye gidiyorlar.Ailenin cevabı çok komik:Bizim için sorun yok evlat ama sana yazık olur.Evlendikten sonra bir sahne var, çocuk kız için dayak yiyor.O ana kadar duygusuz görünen Jülyet çocuğa hayran kalıyor.
Herneyse konumuz bu film değil fazla uzatmıyorum.Şahane diyaloglar,müthiş oyuncular.Ne kadar bildik bir konu olsada büyüleyici St Tropez görüntüleri ve yönetmenin ince işçiliği.Filmi bırakıp sırt çantamı hazırlıyorum.Dışarı çıkma vakti geldi.Her yalnız insanın dışarıda sığınabileceği en uygun mekan olan sinemaya gideceğim.Üniversiteye bağlı desem sinemasına uğramalıyım.Şanslıysam daha önce izlemediğim güzel bir film olabilir ya da yaz nedeniyle herhangi bir gösterimde olmayabilir.
Otobüse binip güzel bir cam kenarı seçiyorum yine.Otobüs camından dışarıyı seyretmeye bayılıyorum.O kadar ilginç şeyler görebiliyorum ki camdan otobüs yolculukları hiç sıkıcı olmuyor benim için. Otobüs her durakta karnını insanla doldurarak alsancağa doğru ilerliyor.Yan koltuk boş, kimse benim yanıma oturmuyor.Bir canavar gibi mi görünüyorum yoksa.Yanıma oturabilecekleri halde ayakta durmayı tercih edenler de var.Sonunda lavuğun biri oturuyor. Keşke güzel bir kız otursaydı yanıma, bu salak herif gibi ter kokmazdı en azından. Otobüs tamamen dolu ter ve parfüm kokuları birbirine karışmış.Hep yaptığım gibi ayrıntılara dalıyor gözlerim. Kalçalar,göğüsler,ayakkabılar,saçlar,gözler,takılar ve görünenin ötesinde herkesin farkında olmadığı ruhsal durumlar.Görebiliyorum, içinizde neler gizlediğinizin farkındayım.Mesela yanımda duran salak herif şurda duran geniş kalçalı kızı hayal ediyor.Çok terbiyesiz şeyler düşündüğünden eminim.Biraz ilerde duran iki kız birlikte dışarı çıkmışlar.Sevgilileri yok. Eğer hemen birilerini bulamazlarsa evde kalıcaklar. Ya otuzlarında yada otuzlara adım atmak üzereler.Telaşlılar sanki biryere yetişmek ister gibiler. Bir müddet sonra yanımdaki herif otobüsten iniyor.Kızlardan biri yanıma oturuyor,ayakta kalan diğer arkadaşıyla sohbete dalıyor.Beş dakika içinde kafamı sikmeyi başarıyorlar. İster istemez sözcükler kulağınızdan içeri dalıyor.Tahmin ettiğim gibi otuz yaş bunalımında ikisi de.Bunalımlarından söz ediyorlar,fitness salonlarından,yemeklerden,akşam izledikleri korku filminden,erkeklerden falan konuşuyorlar ,konuşuyorlar.Sürekli bir konudan diğerine zıplıyorlar. Arada bir yetişecekmiyiz diyor bir tanesi.Belli bir saatte başlayacak bir etkinlik olmalı diye düşünüyorum.En uygun ihtimal sinema olabilir.Benim gittiğim sinemaya mı gidiyorlar yoksa? Bekleyip görelim bakalım…
İneceğim durağa yaklaşıyoruz film şeridi gibi akıp giden otobüs camı görüntülerinden sıyrılıp kapıya yöneliyorum.Kızlar da kalktı şimdi onlar da aynı durakta inecekler.Otobüsten inip hemen sigara paketine sarılıyorum ve bi sigara yakıyorum.Kızlar nerede bilemiyorum,sinemaya doğru yöneliyorum.İşte biraz ötede gidiyorlar.Aynı yol üzerindeyiz artık eminim bunlar da benim gittiğim sinemaya gidiyorlar.Hemen peşlerindeyim onları takip ediyormuş gibi görünüyorum ama böyle görünmek istemiyorum.Kızların hemen arkasından sinemaya girersem düşündükleri tek şey şu olacak:otobüste gözüne kestirdiği kızların peşine takılan bir sapık.Öyle değilim ve onları ekarte etmeliyim.Adımlarımı hızlandırıp yanlarından geçiyorum artık onlar beni takip ediyorlar.Biletimi alıp en uygun görüş açısına sahip koltuğa yayılıyorum.Eros diye bir üçleme oynuyor.Antonioni,Soderbergh ve Wong Kar Wai imzalı erotik hikayeler içeren bir film.Kötü eleştiriler almış ama ne yapalım izleyeceğiz artık.İşte kızlarda salondan içeri giriyorlar.Gelip tam önüme oturuyorlar.Sapıkmısınız kızım siz, ne takip ediyorsunuz beni!üstelik erotik bir film için koştura koştura geliyorsunuz.İkisine de gülümseyerek hoş geldiniz diyorum,ışıklar sönüyor film başlıyor…

0 Comments:

Post a Comment

<< Home